Salgınla mücadele için ben ne yapabilirim?
2020 Yaz koleksiyonumuzun adı “Berrak / Lucid”. Aylar önce koleksiyonu hazırlarken ve korona virüsü henüz duyulmamışken bu adı tercih etmiştik. Koleksiyonu sadelik ve hafiflik üzerine kurmuş, yeni koleksiyon aracılığıyla her ortamda fazlalıklardan kurtulmayı, nitelikli ve sürdürülebilir bir giyim anlayışını hedeflediğimizi konuşmuştuk.
Daha birkaç ay önce “Bize bir şey olmaz. Çin’den çok uzaktayız, gerekli önlemler zaten alınmıştır,” derken hayatımız beklenmedik biçimde bambaşka bir hâle büründü. Evlerimize kapandık, en yakınlarımızla bile aramızdaki fiziksel mesafeyi korumaya başladık. Karantina günlerine kadar adını bile duymadığım “Zoom” programı iş hayatımın merkezine yerleşti. Çocuklarım için yemek yapmak da temel yaratıcılık alanım hâline geldi. Doğum günleri telefon veya bilgisayar ekranlarından kutlanmaya başladı. Dostlarımla her gün yemek tarifi paylaşır oldum.
Salgının ilk dalgasının getirdiği bu zorunlu değişikliklerin ardından virüsle aramıza zihinsel bir mesafe koyma kararını aldım. Evde yeni bir hayat rutinine alışmaya çalışırken, sahip olduğum bilgi ve tecrübeyle parçası olduğum topluma bireysel olarak nasıl bir katkı sunabileceğimi düşünmeye başladım. Kendi markam için kullandığım teknolojik donanımı ve birikimi daha fazla insana fayda sağlamak üzere nasıl dönüştürebileceğimi kendime sordum.
Salgınla mücadelenin ön saflarında yer alan sağlık personellerinin en önemli problemlerinden birinin koruyucu kıyafetler olduğunu ve sağlık sisteminin bu alanda yeterli donanıma sahip olmadığını üzülerek izledim. Hastanelerden gelen haberler sayesinde sağlık personellerinin en çok kıyafetlerini değiştirirken virüse maruz kaldıklarını öğrendim. Koruyucu olarak kullanılan malzemelerin çoğunlukla ithal olduğunu duymak ve bıraktıkları karbon izinin dünyamızı bu hâle getiren ana etkenler arasında yer aldığını hatırlamak beni üzüyordu. Yerel malzemelerle üretim yapmanın önemi bir kez daha apaçık ortadaydı.
Biz daha çocukken kutladığımız “Yerli Malı Haftası” vardı, hatırlayanlar vardır umarım. Belki hâlâ kutlanıyordur, ama küreselleşmenin ardından adını pek duymaz olduk. Parçası olduğum moda endüstrisinde veya Instagram’ın ışıltılı dünyasında süper modelleri görmeye fazla alıştık. Her şeyin daha büyük, daha parlak, daha göz alıcı, daha kabarık olduğu bu dünya, bütün bu ihtişamına rağmen maalesef sağlık sektöründe çalışanları koruyamıyordu.
Halihazırdaki teknik bilgimiz ve altyapımız sayesinde antibakteriyel çözümler sunabilirken, virüslere karşı henüz koruyucu bir tekstil ürünü geliştirebilmiş değiliz. Koleksiyonlarımızda uzun süredir antibakteriyel kumaşlara yer veriyorduk ve bunlar ülkemizin doğal kaynaklarıyla üretiliyordu. Ancak bu kez bir bakteriyle değil, virüsle karşı karşıyayız.
Tekstil alanında öncü olan, hatırı sayılır bir yatırımın ve teknolojinin olduğu ülkemizde, bu koşullarda neler yapabileceğimizi sektör temsilcileriyle birlikte konuşmaya ve düşünmeye başladık. Tekstil ve sağlık sektörünün liderleriyle bilgi birikimlerimizi paylaşıp, koruyucu kıyafetler üretmek üzere kolları sıvadık.
Hedefimiz ülkemizde üretilen ve öncelikli olarak kamu çalışanlarının virüse karşı korunabilmesini sağlayacak bir kumaş üretmek. Bunun sürdürülebilir bir yapıda, birden fazla kullanılabilir yani yıkanabilir olmasını ve antiviral özelliğini uzun kullanımlar sırasında da korumasını sağlamak istiyoruz.
Üç tekstil fabrikası, iki üniversite, bir tasarım ofisi, bir biyokimya laboratuvarı, bir hastane ve iki konfeksiyon atölyesinin dahil olduğu araştırma ve geliştirme çalışmaları çoktan başladı. Üreteceğimiz bu yeni türden kumaşın yeterli koruma özelliğini sunması ve kolay giyip çıkarılması sayesinde kamu çalışanlarına büyük bir fayda sağlayacağını umuyoruz.
Aldığımız her nefesi vermek zorunda olduğumuzu biliyoruz. Üreteceğimiz bu yeni kumaşla da bizim için canla başla çalışan sağlık personellerinin zorlu iş hayatı koşullarını biraz olsun kolaylaştırabilirsek çok mutlu olacağız. Onların bizim için yaptıklarının karşılığını vermek zorundayız.
Arzu Kaprol
10 Nisan 2020, İstanbul